Sacrél
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 30/06/10
| Konu: Sacr' é l Çarş. Haz. 30, 2010 7:02 pm | |
| Hanif* Sacrél*
Online yaptığım bir RPG. Karakterler;; Dionysius. Luigi.- Spoiler:
İnsanlık; var olduğu günden beri bazı hisler içinde değil midir? Aslında, insanlığı o günden bu yana, bu günden daha ileriye götürecek duygular değil midir? Soyuttur, soyut olması hiçbir ifade etmez belki bilim için. Onu somut yapmaya gayret edilmesini sağlayan, hatta içimizden gelen bedeni arzular nedir o hâlde? Duygularımız mı? Belki odur, belki değildir. Tek bir şeyden eminim. Bazen duygular sizin hayatınızın geri kalanını etkileyebilir.
Büyük annesine sorardı o, annesinin Dionysius'ndan başka değerlisi yok mu diye. Değerli, anlam üzerinde bu küçük kızda kullanılacaksa, düşük bir anlam kazanırdı. Annesi bir hayat kadınıydı; daha milyon tane çocuğa sahip olabilirdi, belki de olmuştu. Bu kıza değerli demek anlamsız olurdu, başka bir kardeşi olma ihtimali de. Büyük annesi genelde, o konudan söz açıldığında, kızın kalçasındaki gizli dövmeden söz ederdi. O harfin acısına, dayanamamış küçük ikizi. Tanrı'nın korumasında, onları izliyormuş. Anlatılan ona, sadece bununla ilgiliydi. Dövmesine gelince, hala orada, farkedilebilir bir şekilde duruyor.
İnsandır hani; ne yaptığı belli olmaz. Tek bir bakışın etkisine kapılıp uzaklara uçar gider. Yutkunur bazen; gördüğü manzara karşısında. Gözleri ardına kadar açılır, elleri karşısındaki vücudun üzerinde sürekli gezinir. Dudakları sadece nemlenmiş havada etkisini gösterir. Göz kapakları eski hızında açılıp kapanmaz; daha yavaştır. Hiç böyle bir duygu yaşadınız mı, bilinmez. İnançtır ki, böyle hislerin bir arada yaşandığı tek kavram vardır, o da haz. Islaklık, Luigi, ışık, Luigi. Aklından sürekli olarak geçirdiği, bazen ise geçirmekle kalmayıp fısıldadı sözcükler oldu. Bazıları havada kendini kaybetse de; bazıları kulağa çok battı. Ne zaman buraya geldi, ağız kavgaları ne zaman sona erdi ve ne zaman dudakları birbirleriyle buluştu bilmiyordu. Şuan, nerede olduğunun bir önemi yoktu belki, zamanın da olduğu pek söylenemezdi. Bunlar bir yana, çocuğun bedenindeki elleri, her ne kadar içindeki ufacık ses kenara atmasını söylese de, onu dinlememekte ısrarcıydı. Elleri, neredeyse ona yapımış bedeni soymaya çalışırken, bir yandan da işini yarıda kesip, dudakları kendilerinkine bastırmak için Luigi'nin ensesini kavrıyordu. Genelde dudaklarını, içlerinde biriken sıcak nefesi bir o kadar daha sıcak olan havay bırakmak için ayırıyorlardı. Kızın sözcüklerine yenisi daha eklendi, bu bir önizleme olmalıydı. 'Kesinlikle çok iyi öpüşüyor.' Bunun ne zaman biteceğini tam anlamıyla bilmiyordu. Beyni; ikiye ayrılmış gibi birbirine zıt düşünceler veriyordu Dionysius'a. Hemen bitmeliydi, o berbat olası birleşme olmadan bitmeliydi. Diğeri, bunun sonsuza kadar sürmesini istiyordu. Hatırlıyordu, Luigi öpmek istemişi ilk başlarda; o ise gotik bilekliğinin demirlerini yanağına batırmıştı. Şimdi orada iyileştirmek istermişçesine gezdirdiği dilinin olduğuna inanamıyordu. Birkaç dakika sonra, bedenlerinin bu kadar yakınlaştığını hissetmişti. Dionysius'un iniltileri duvarlarda yankılanıken, incecik beli bazen yataktan birkaç santimetre yukarıya çıkıyor ve tekrar yatağa düşüyordu. Çocuğun ensesinden kayan elleri, bazen göğsünü ileriye doğru itiyor; bazense tam tersi bir şekilde kendine çekiyordu. Kendini Luigi'den uzaklaştırdığı anda yutkundu. Dağılan saçları, omuzunun dört bir yanına dağılırken; ağzında gevelediği birkaç sözcük ile kendini bitkin hâlde Luigi'nin kaslı göğsünde, ardından da yanında buldu. Sigara tutturmuşlardı; zengin cüppeler gibi. Belki de hayat kadını annesi de böyle yapmış olabilirdi, ona mı çekiyordu? O da mı gittikçe bu batağa sürükleniyordu?
Kulağının duyduğu birkaç mükemmel sözcükle, dudakları tekrar birleşmişti. Pek konuştuğu söylenemezdi; genelde bedenleri arzularını dile getiriyordu. Kızın elleri çocuğun dağınık saçlarını iyice bozarken, çocuğun elleri bedeninin bir kısmını kapatan giysiye gitmişti. İplerini hızlıca çözen parmakları, bedenini elliyeceği anda; yatağın feci bir şekilde sallandığı hissedildi kız tarafından. Gözlerini kapadı, şuan sadece boşlukta yatıyor gibi geldi ona, üşüdüğünü hissetti. Luigi neredeydi? Asıl o neredeydi? Kendini şimdi fark edebiliyordu, bedenini yönetebildiğini fark etti adeta. "-Ama. Ama dövme..?" Öksürmek üzere olan bir ses gibiydi ton, çocuktan geliyordu. Sanki, Dionysius'tan tiksinmiş gibiydi. Kız ayağının altındaki çarşafı kendine doğru çekti, elinin tek bir hamleyiyle göğsüsünü; hatta mahrem olan tüm bölgelerini kapatabilmişti. Çocuğun sözleri kulağında bir, iki kere çınlarken; kalçasının az üzerindeki dövmeyi fark ettiğini anladı. Sorusu, sanki kızı sorguluyordu; hayır. Resmen sorguluyordu. "-Küçükken yapılan bir dövme, Syntiñ hikayesi gelmesin aklına hemen, anladığın gibi bakire olmalıyım, olmalıydım." Syntiñ Hikayesi, tam adını bilmiyordu. Hayat kadınlarının dillerinde gezen bir inanıştı. İlk yattığı erkeğin soyadını dövme yaptırırlardı kalçalarına. Farklı bir düşünce gelebilirdi Luigi'nin aklına, belki bu söyleniş. Yanlış anlaşılmak istemezdi, birkaç gün öncesine kadar nefret ettiği biri tarafından hele. Üzerindeki çarşafın bir önemi yoktu; zaten görmemesi gereken unsurların farkındaydı karşısındaki. Bunu düşünerek yaptığı hareket, yatağın kıvrımına gitmek ve çocuğu tekrar yanına çağırmak istemesiydi. Hevesli gibi görünmek istemiyordu, zaten şuan içinde bulunduğu durumdan karşısındakinin bunu anlaması beklenemezdi. Belki de, beyni durmuş falan olmalıydı. Adeta korkmuş gibi bakıyordu. Tüm bunlar, gözden geçirilecek olursa Dionysius'un paranoyası da olabilirdi. Tam anlamıyla şuan istenmiyordu. Ah, bu da paranoya listesinin son maddesi olabilir. "Kendine iyi bak o zaman." Neredeyse havada yok olan sesi, yataktan kalktığı anda anlam kazanmıştı. Üzerinden dökülen çarşaf, yerini giysilere almak üzere hazırlanıyordu. Daima hissederdi, istenilmeyen kişi olmayı. Farklı yönlerdeydi bu tabi, farklı konumlarda. Hiçbir zaman, istenmeyen bayan, konumunda olmamıştı. Bu ilkti elbette. Zihninden geçen sadece, çocuğun bir şey söylemesini istemesiydi. Belki bu yüzden işe bilekliğini bağlamakla koyulmuştu, tek yapacağı düğmelere bastırmak olacakken; o bunu ağır ağır yapıyordu. Daha -neredeyse- bir dakika öncesine kadar, ne hâldeydiler, şimdi ne olmuşlardı?
Cevap versene aptal yaratık, cevap versena. Susma öyle, ne düşünüyorsun şimdi sen? Peki; benimle olduğuna şimdi kanaat getirmiş olabilirsin; bari gitme de. Düşüncesiz, pis budala. Bir de senin peşinden koşan kızlar var, kibardın hani? Cevap versene!
İçindeki sesler; bedeninin titremesine neden oluyordu. Ayaklarının tutmama ihtimali çoktu. Az önce olanlardan sonra, bîgayret ayakta durması bile anormaldi. Bilekliği, sonunda geçirmişti. Tam zıt yöndeydi, sağdaydı. Belki de yavaştan almasının nedeniydi bu. Önündeki perçemleri hava dalgasıyla alnında oynarken; düşünüyordu. Kıçındaki dövmeden ona neydi ki? Pürüzsüz cildini mi bozuyordu? Midesi mi bulanmıştı? Neydi? Hala susuyor muydu? Boşlukta ne yaptığını bilmiyordu, aklına hareket etmek bile gelmiyordu. Ona yaklaşıldığını hissetti. Aslında hissetti sayılmazdı. Sanki, biri ona yaklaştığında havanın akımı değişiyordu. Anlaması onun için iyiydi, bazı şeyleri saklıyabiliyordu bu yüzden; yasak şeyleri. Bileğini bıraktı sol elinden, bırakmasıyla dudaklarında az önceki, cevap beklediği çocuğu bulması bir olmuştu. Şimdi, neden öpüyordu onu? Kendini affettirmek için mi? Yanaklarında göz yaşı hissetti, dudaklarına aktıkça sadece bir neme dönüştü, ağladığını sanmıyordu. Aslında bakarsanız, ağlamazdı bile. O yaşın sahibi, şuan dudaklarını sıkarcasına emdiği çocuk olmalıydı, neden ağlıyordu? O kadar iğrenç miydi? Dudaklarını ayırmıştı kızınkinden, iğrenç bir şapırdama sesi odayı doldururken; çocuğun "İkizin olduğumdan şüphelenseydin yine böyle yatar mıydın benle?" diyen sesini susturmak istercesine parmaklarını onun dudaklarına bastırmıştı. Bu daha çok, çok soru soruyorsun, şeklindeydi. Kıza saatler geçiyor gibi geliyordu. Elleri yine, eski dansını yapıyordu. Eski bilindik. Şimdi elleri çocuğun nemli yanaklarında gezinirken, onları adeta kuruluyordu. Mavi gözleri, açılıp kapandığında; karşısındaki çocuğun resmen ağladığını anladı. Neler oluyordu? Çocuğun dudağını bıraktı. Hata elleri bile onun bedeninde değildi. "İkiz mi?" diyerek bir kahkaha koyuverdi alkol dolu odaya. Ne saçmalıyordu? Az önceki ilişkinin etkisinden çıkamamış mıydı? Şimdi; onu ikizi mi sanıyordu? Kendini, yatakta bulurken; bacaklarını karnına çekti. Yüzü o, hala alaycı gülümsemesinde takılı kalmıştı. Sigara uzatmıştı yine, aslında bunu yapmayı pek sevmiyordu. Alışmış olsa bile; yeniden içmenin verdiği tat boğazını kavuruyordu. İki sene önceki gibi, öksürmüyordu artık. İçine çekti, içine çekti ve bir süre ağzının içinde tuttu. Akfor hâlinde döndüğünü biliyordu dumanın. Dumanı batsın, diye düşündü. Dumanı batsın. "İkiz haa" bir yandan dumanı bırakıyor, bir yandan da tiz bir kahkaha veriyordu ona. Yüzü gergindi. Diğer A'nın sahibi o muydu? İkiz kardeşi mi? Gözleri dehşetle, yanındaki çocuğu süzdü. Onda, kendine ait bir şeyler arıyordu. Somut olarak birkaç kan izi vardı. Hayır, hiç benzemiyorlardı."Bunu bana açıklayabilir misin?" Dövmeden söz ettiği belliydi. Karşısındaki, o muydu? Ölen ikizi miydi? Her hafta mezarına çiçek bıraktığı ikizi mi? Hayır, sadece saçmalıyordu. Bu dövmenin eşi benzeri yoktu. Dionysius'un tarzına yön vermiş, gotik bir fontta yazılmıştı. Hayır, olamazdı. Sessizdiler, hatta ışığın cama vuruşu bile duyulabilirdi. Mavi gözleri, çocuğa döndü. "Nasıl yani? Bak, ikiz kardeşim olsan anlardım. Sonuçta, kardeşim olsan senden hoşlanmazdım. İsa, bunu bizden aldı. Hayır, kardeşin değilim hayır." Kafasını iki yana sallayarak içki şişelerinin olduğu vitrine attı kendini, değildi. Kafasını dağıtması gerekiyordu, hem de hemen. Zaten buraya niçin gelmişti? İçmek için. O hâlde tam sırasıydı. Cam korumalığı serçe parmağıyla açmış, sigarasını yandaki kül tablasına yerleştirmişti. Başı dönüyordu; az önce duyduklarından dolayı olabilirdi. Hala çıplaktı, üşüyordu. Şişenin üzerinde, adını bilmediği camı kaldırdı, hepsini dikmişti ağzına. Boğazı yansa da, aldırış etmedi. Hayır, kardeş değildiler, hayır.
| |
|
Mercedes Loreille Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 78 Kayıt tarihi : 27/06/10 Yaş : 29 Nerden : Selene'in yıldızlı göklerinden.
| Konu: Geri: Sacr' é l Çarş. Haz. 30, 2010 8:59 pm | |
| Tek kusur bulamadım, mükemmeldi. Tebrikler canım, 100. Hoşgeldin. :] | |
|