Camp Half-Blood Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Camp Half-Blood Rpg

Tanrılar ve onların çocuklarının macerasına siz de katılın!
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 J o s e p h

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ysebel Lilith
Yazar
Yazar
Ysebel Lilith


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 30/06/10
Yaş : 30

J o s e p h Empty
MesajKonu: J o s e p h   J o s e p h EmptyÇarş. Haz. 30, 2010 5:58 pm

Baran.
Joseph Audrinas

Cama çarpan yağmur damlalarını dinliyordu Damien. Bu işi senelerdir yapıyordu ve sonuç değişmiyordu. Birkaç alkış sonrası gelen yalnızlık. Günümüzde sanatçılara hakettikleri değer verilmiyordu. Piyanoda bir parça çalmam için karşılığında her şeyi yapabilecek kadınların olduğu dönemi özlüyorum doğrusu. İşte o zaman gerçek sanatçının değeri bilinirdi. Şimdi ise çaldığı onca parçaya rağmen kuru bir tebrikler sözünden başka bir şey alamamıştı. Tabi bu da her zamanki gibi mekanın sahibinden gelmişti. Barda oturmuş, kendisini insanlardan soyutlamaya çalışıyordu. Aslında bunu yapmak için ekstra bir güç sarfetmesine gerek yoktu. Dudaklarını ıslattı ve barmene içkisini tazelemesini işaret etti. Siyah ceketini üzerinden sıyırdı ve gömleğinin kollarını kıvırdı. Gri pantolonu ile siyah botları, birbirinden alakasız ancak bir o kadar da uyumlu görünüyordu. Gözleri parıldayan barmen kız, dişlerini saklamaksızın güldüğünde, Damien yüzünü çevirdi. Kadınlar. Her zaman onlar tarafından böyle karşılanırdı. Aşkı tek geceye sığdırmak isteyen, narin bedenler. Her zaman birileri olurdu. Damien kadınları sömüren biri değildi, ancak onlara ayak uydurmakta da zorlanmıyor değildi. O tam bir aşk adamıydı. Ancak sıkılmıştı. Artık kendisini kullanılmış hissediyordu. Uzun parmaklarıyla bardağı kavradı. Tam o anda barmenin ellerini hissedince, her zamanki umursamaz ses tonuyla konuştu. "Üzgünüm, mademoiselle. Yalnız değilim." dedi. Kız kırgın bakışlarla oradan uzaklaşırken, derin bir nefes aldı Damien. Kız bunun yalan olduğunu biliyordu. Yalnız gelmişti ve saatlerdir yalnız oturuyordu. Umursamadı. Yağmur hızlanmıştı. Damlaların, soğuk taşları dövme sesi artmıştı. Yanında bir hareketlilik farkettiğinde, içkisini bitiriyordu.

Sessizliğin içerisinde kaybolan bir uğultuyla, başını yan tarafa çevirdi. Görebildiği tek şey; karanlığın ortasında, yolunu kaybetmiş bir ışık. Beyaz ve lekesiz. Damien kızı farkettiğinde, bakışlarını ondan almakta zorlanıyordu. Bir vampire göre fazla iştah açıcı. “Bu kadar güzel piyano çalan birinin birçok hayranı olmalı?” Kızın sesindeki özgüveni farketti Damien. Ancak bakışları buluştuğunda, yavaş yavaş azaldığını hissedebiliyordu. Gülümsemeye benzer bir ifade ile ona baktı. Dudaklarını yaladı. Başını barmene çevirip bir içki daha istedi. Bir süre bekledikten sonra, "Öyle mi olmalı? Sanırım senelerdir kendilerini saklıyor olmalılar." diye sitem etti. Sadece kadınların kendisine olan ilgilerinden bahsetme gereği duymadı. Onların ilgilerinin sebebi zaten iyi bir piyanist olması değil, iyi bir fiziğe sahip olmasıydı. Genç kızın bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Ancak o içkisine bakarak konuşmayı tercih ediyordu. "Bu saatte burada olmak, senin gibi bir genç kız için pek güvenli değil. Okulda neden değilsin? Duyduğuma göre vampirler çok acımasız olabiliyorlarmış." dedi ve sivri dişlerini saklama gereği duymadan gülümsedi. Tehditkar bir hava vermişti bu gülümseyiş. Başını yine içkisine yöneltti. Kızın yaşını tahmin edebiliyordu. Olgun bakışlarının ardındaki çocuksuluğu farketmişti. Bakışlarını kaçırmadan önce, boynundaki dokunulmamışlık dikkatini çekti. Masumiyet. Sadece bir çocuk. Yine de diğer çocuklar gibi değildi, farkındaydı bunun. Sanatçıların bir başka yönüydü bu. İmkansıza duyulan merak. Kararsızlık. Kağıda döktükleri notaların birbirine karışmasının sebebi de budur zaten. Kararsızlığından dolayı, düşüncelerinin hepsini kağıda dökmek ... Yanında kıpırdanan kızı görünce, gülümsemesine engel olamamıştı, gençliğin verdiği heyecan damarlarında hızla akmaktaydı, bunu hissedebiliyordu. Kendisiyle vakit kaybetmemeliydi. Ve saatin güvenli bir saat olmadığı hakkında da ciddiydi.



“Vampirlerin acımasız olduğunu bende duymuştum. Okulda değilim çünkü birkaç gündür piyano çalışını dışarıdan dinlediğim bir piyanisti bulmak için okuldan kaçıp duruyorum…Güvenlik konusuna gelince; eminim ki burası birçok yerden daha güvenli benim için. Ve en azından kendimi savunmayı biliyorum…” Damien kızın sözleri üzerine, onu incelemeye başladı. Son sözleri üzerine kızın düşüncelere daldığını farketti. Ne düşünüyor olabilirdi ki? Bu genç yaşına rağmen, bakışlarındaki hüznü gördüğünde etkilenmeden edemedi Damien. Eskiden o da düşüncelere dalardı. Mahvolan hayatını düzeltmek için boşa çaba harcamak yerine geçmişindeki hatalarını nasıl düzeltebileceğini düşünürdü. Gece gündüz, dört duvarın arasında kaybolan ruhunu arardı. En sonunda buraya düşmüştü yolu. Eski alışkanlıklarına geri dönmüştü. Tabi artık Damiendi. Yeni bir kimlikle hayata devam etmek, aslında yeni bir sayfa açmak gibi bir şeydi. Ancak kirli bir sayfa. Yeni benliğinin suçlarının, hatalarının ve sonuçlarının getirilerine aldırış etmeden, kendisine ait kalan, sadece anılarıyla yaşamaya devam ediyordu. En azından deniyordu. Bakışlarının kıza dalmış olduğunu farkettiğinde kendine geldi. Düşüncelerinden kurtulmak için derin bir nefes aldı. " Bir hayranım olmasına sevindim doğrusu. Biraz fazla genç ancak hiç yoktan iyidir. Sanırım daha rahat bir yere geçmeliyiz." Barmen kıza hesabı ödedikten sonra kıza piyanonun olduğu yeri gösterdi. Etrafta bulunan sakin kalabalığa baktı. Herkes kendi halindeydi. Piyanonun yanına bir sandalye çekti ve kızın oturması için hafifçe kaydırdı. Kendisi de piyanonun başına geçti. “Pardon mademoiselle, adınızı sormadım. Adınız nedir?” dedi tuşlara yavaşça dokunurken. Aslında aklında parça olmaksızın basıyordu tuşlara. Kızın beyazlar içerisinde nasıl göründüğüne dikkat etmek istemiyordu. Çünkü etkilenmeden edemiyordu.


“Candice.” İsmi, en az kendisi kadar güzeldi tabi. Ancak Damien sadece başını sallamakla yetindi. Damien dikkatini kızın boynundan alamadığı için, isminin güzelliğini farkedemedi. “Bende sizin adınızı bilmiyorum monsieur. Adınızı öğrenmeyi çok isterim…” Sorusunu da algılaması uzun sürdü. "Damien. " dedi sadece. Piyanoda tanıdık bir melodi çalmaya başladı. Parçanın adını hatırlayamadı başta. Ancak isminde fenebre olduğundan emindi. Yada yavaş bir parça olduğu için, öyle sanıyordu Damien. Bakışlarını yavaşça, yeniden kıza çevirdiğinde, durdu. Ellerini durdurup kıza baktı. O kadar güzeldi ki ... Damien bir an ne yapacağını bilemedi. Şaşkın şaşkın bakmaya başladı kıza. Çok genç. Ancak içindeki dürtüye engel olamıyordu. Zorla da olsa bakışlarını ondan çekti ve boşluğa daldı gözleri. Sakinleşmeye çalıştı bir müddet. Derin bir nefes aldı. Açık bir yer olmalıydı, yağmurun o serinletici kokusunu duyabilyordu. "Dışarıya çıkmak istiyorum, mademoiselle. " dedi ve kız cevap veremeden kolundan yavaşça tuttu ve onu da yanında götürmeye başladı. Tenine dokunduğunda, farkında olmadan baş parmağıyla okşuyordu kolunu. Kapıdan çıktıklarında, yağmur damlalarını üzerinde hissederken, dayanamayıp kızı duvara yasladı ve öpmeye başladı. Çok genç, ancak umrumda değil. Vücudu sanki özlemini duyduğu şeye kavuşmuşçasına, mutluluktan titriyordu. Elini kızın narin boynunda dolaştırdı. Dudakları daha fazlasını istediği için isyan ediyordu. Eli boynundan, kızın göğsüne kaydı ve orada bir müddet bekledi. Hiçbir şey umrunda değildi artık. Elini yavaş yavaş aşağılara, kalçasına doğru indirdi. Ve onu kaldırıp, bacaklarını kendi beline doladı. Bir an dudakları ayrılmıştı. "Genç bir kızın bu saatte burada olması çok tehlikeli, söylemiştim." dedi kendi acizliğinden utanarak. Ancak bu kzıda farklı bir şey vardı.



Damien kıza karşı farklı bir çekim hissediyordu. Kız dur derse, duracaktı. Bunun adı da neydi böyle? Bu kızdan hoşlanmaya başladığını farketti. Narin bedenine dokunmaya devam etti. Ah, lanet olsun. Onu istiyorum. Uzun bir süre cevap vermeyince, Damien hafifçe geri çekildi. Gözlerinin içine baktı kızın. İlk kez bir bayanın gözlerinin içine bakıyordu. Onda farklı şeyler vardı, hissedebiliyordu. Gözlerindeki parıltının sebebini merak ediyordu. Elinin üzerindeki eline baktı. O narin parmakları Damien'in koluna değdiğinde, Damien kendini kaybetmek üzereydi. Omuzlarına ilerleyen dokunuşlar, onu adeta kendinden geçiriyordu. Ona oracıkta sahip olmak istiyordu. Yere yatırmak ve içindeki arzuyu tatmin etmek. Ancak onu korkutmak istemiyordu. Derin nefes aldı. Yağmurun onu sakinleştirmesini bekledi. “Tehlikeyi severim." dediğinde Damien ona baktı. "Ve benden uzaklaşmanı istemiyorum, devam et ama sana söyleyeceğim her bir kelimeye dikkat et. Çünkü bir süre sonra geri dönüşü olmayacağını biliyorum. Beni istediğin yere götür, ama gitmek istediğimde bana izin ver. Ve ben durmanı isteyene kadar benden uzaklaşma. Buna şu an dayanabileceğimi sanmıyorum…” Gülümsemesinin büyüdüğünü hissedebiliyordu Damien. Sebebini bilmiyordu. İstediğini elde edecek olmanın verdiği mutluluktan olabilirdi. Yada ona sahip olacağının verdiği heyecandandı. Candice onu kendine çekerken, Damien ellerini kızın beline doladı ve onu daha çok kaldırdı. Candice'in dilini boynunda hissettiğinde, inlememek için kendini zor tuttu. Şimdi olmaz. Bu yağmurun altında, herkesin ortasında olmaz. Bar sahibinin kendisine bu gece kalması için verdiği oda geldi aklına. Gülümsedi ve kıza hiçbir şey söylemeden onu indirdi. Elini sıkıca tutup, barın kapısından girdi. Biraz daha sakin görünüyordu ortalık. Ancak Damien bunu düşünemeyecek kadar dalgındı. Tek düşünebildiği Candice oldu.

Çalışanlar için ayrılmış olan odanın yanındaki kapıyı, zorla da olsa açabildi Damien. Yıllar boyunca nemli ortamda olduğundan, kapı açılmıyordu. Ancak her zaman bir çözüm yolu vardı. Kırık kapının üzerinden geçtiler. Yukarıya yönelen merdivenlerden hızla çıktılar ve Damien oraya ait olmaması gereken kapının önünde durdu. O kadar yeni ve sağlam görünüyordu ki, bar sahibinin ona verdiği anahtarlar aklına gelene kadar düşündü ne yapabileceğini. Arka cebinden anahtarı çıkardı ve zorlanmadan kapıyı açtı. Pek toplu değildi ancak temizdi ev. Ahşap koleksiyoncusunun elinden çıkmaymış gibiydi ev. Az kalsın yanındaki Candice'i unutuyordu Damien. Hızla ona döndü ve bir eliyle kapıyı kapatıp, diğer eliyle de onu belinden yakaladı. Evde başka oda yoktu ancak genişti. Kapının yanında bulunan mutfak masasını geçerek ilerlediler. Orası mutfak için ayrılmıştı ve biraz ilerisinde de salon başlıyordu. Koltuklar ve televizyon. Her şey düşünülmüş. Damien geniş camın hemen yanındaki koca yatağa baktı. Camdan yansıyan ışık, yatak örtüsüne şekiller yapıyordu. Yağmur damlalarına çarparak yansıyorlar ve yatağı daha ilgi çekici hale getiriyorlardı. Damien camdan dışarıya baktığında, düşünmeden edemedi. Lüks çatı katı dairelerinden tek farkı, çatıda bulunmaması. Bar sahibi zengin bir adamdı. Bunda şaşılacak bir durum yoktu elbette. Yavaşça Candice'e baktı Damien. Elini uzattı ve yanağını okşadı. Ensesinden nazikçe tuttu ve kendine yaklaştırdı. Dudaklarını dudaklarına bastırdı. Elini boynunda gezdirdi bir müddet. Sonra yavaşça omzuna getirdi ve okşayarak, elbisesinin bir askısını indirdi. Dudakları dudaklarından ayrılıp, boynuna ve omuzlarına indi. Bir eli ile de belini okşarken, aşağılara indi. Kalçasında biraz yavaşladı ve elini elbisesinin eteğinden içeriye soktu. Tenine dokunmak istiyordu. Kalçasını hafifçe okşarken, kızın iç çamaşırına dokundu. Dudakları yine dudaklarıyla buluştu ve düşüncelerini söylemeden edemedi.

"Seni istiyorum." dedi dudaklarına doğru. "Lütfen bana hayır deme. Seni istiyorum ve istediğim şeyi almak için her şeyi yaparım. Ne kadar güçlü olduğumu görmedin." dedi. Sesinin boğukluğu, ona tehditvari bir hava katmıştı. Ancak amacı kızı tehdit etmek değil, gerçekleri söylemekti. Eğer kız onu reddederse, buna dayanamazdı. Benden uzaklaşma, lütfen. Damien sözlerini geri almak istedi. Onu böyle korkutmuş olmaktan nefret ediyordu. Mahvolan hayatını düzeltmek için tek şansıydı o. Yeni bir başlangıç için. Yeni bir ben. Aşkı hissedebiliyordu. Dudaklarında ve soluğunda, aşkın tadını alabiliyorken, ondan böyle uzaklaşması Damien'i üzmüştü. Aykırı benliği her zaman sorun çıkartıyordu böyle. En son ne zaman mutluluktan uçtuğunu hatırlamıyordu Damien. En son ne zaman böylesine çaresiz hissetmişti kendini? Kızın korku dolu bakışları içini parçalıyordu. Bu ben değilim. Ben olamam. Ancak bu oydu. Kızın gözlerinden kendisini görebiliyordu. Tutkusunun kölesi olmuş bir yaratık. İçler acısı hayatının tek iyi yönünü de mahveden bir pislik. Pes edip, çıkıkmayı düşündü odadan. Yağmur damlaları sersemlemiş düşüncelerini dağıtabilirdi. Ancak beklenmedik bir şey oldu ve Damien kızın yaklaştığını hissetti. Göğsünde ürkek bir dokunuş, dudaklarında hüznün tadı ... Gömleğinin altındaki sıcak dokunuş Damien'i kendinden geçirmeye yetiyordu. Yüzünde hissedebiliyordu soluğunu. Dişlerini hissettiğinde inlemeden edemedi Damien. “Ne kadar güçlü olduğunu merak ediyorum doğrusu. Bunu öğrenmek için daha fazla bekleyemem.” Damien rahatladığını hissetti. Kızın dokunuşları onu daha da cesaretlendiriyordu. Ancak bir an durdu Damien. Tereddüt etti. Belki de ilk kez yaşayacağı için korkuyordu. Damien anlayışla gülümsedi.

"Sana asla zarar vermem, seni seviyorum. Bana güvenmelisin. İstediğin anda duracağım. Söz veriyorum." dedi ve kızın bileklerinden tutup kendine çekti. Sıkıca sarıldı ona. Bırakmak istemiyordu. Kokusunu içine çekerken, vücudunun temasıyla bedeni ısınırken mutluydu o. Boynuna dudaklarını bastırdıktan sonra, yine kucağına aldı onu. Heyecanı hissedebiliyordu. Yatağa yatırdı kızı ve üzerine uzandı. Nefessiz bırakmak istemiyordu onu. Bu yüzden fazla baskı uygulamıyordu ona. Dudaklarını buldu dudakları. Eli yine elbisesinin eteğinden içeri girdiğinde, elbiseye sinir olmaya başladığını hissetti ve yavaşça çıkardı. Ah, inanılmaz. Damien kızın vücudu karşısında, nefes almayı unutmuştu. Adeta bakakalmıştı. Kendi kıyafetlerinin ağırlığını hissedebiliyordu üzerinde. Kızın parmaklarının gömleğiyle ilgilendiğinin farkındaydı. Gülümsemesi yüzünde büyüdü. Dudakları yeniden buluştuğunda, Damien pantolunu ile uğraşıyordu. Yağmur hızlanmıştı. Bütün gücüyle camı döven suyun sesi, Damien'in heyecanının artmasına sebep oluyordu. Dudaklarını bir an çekti Damien. Hayranlıkla ona baktı. "Seni sonsuza kadar seveceğim, sevgilim." dedi cesaretlendirmek için onu. Ve işe yaramıştı da. Yavaşça soyunan bedenleri, birbirinden ayrı kalamıyordu. En sonunda kıyafetlerinin ağırlığı ikisinin de üzerinden kalktığında, aşklarını göstermelerinin vaktiydi. Candice ile bedenini birleştirdi. Acı dolu çığlıkları içini karartsa da, zevk bedenini fethetmişti artık. İleri gidiş gelişleri hızlandıkça Candice'nin sesi yavaş yavaş çığlıktan, inlemeye dönüşüyordu. Camdan yansıyan cılız ışığın altında, terden parıldayan bedenlerinin ahenkle dans edişlerini izledi. Dudaklarını öpmeye ara vermeksizin, göğüslerini okşuyor ve altlarındaki yatağın sakinleştirici etkisiyle rahatlıyordu. Dünyanın en mutlu adamıydı, hissedebiliyordu bunu. En sonunda boşaldığını hissetti ve hareket edecek hali kalmadığından, Candice'nin üzerine yığıldı. Bir süre öyle kaldılar. Aşklarının imkansızlığının farkındaydılar. Yaptıklarının yanlış olduğunun da farkındaydılar. Yine de her şeye değerdi. O gece Damien Candice'den ayrıldığında, bir daha görüşmek üzere demişti. Ancak bir daha buluşamadılar. Candice neler olduğunu hamileliğinden seneler sonra öğrendi. Kızına babası hakkındaki gerçekleri söylememiş olmanın verdiği suçluluk duygusu bedenine hakimdi intahar ederken. O gece Damien öldürülmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raven Dmhyts
Aphrodite'in Çocuğu
Aphrodite'in Çocuğu
Raven Dmhyts


Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 29/06/10

J o s e p h Empty
MesajKonu: Geri: J o s e p h   J o s e p h EmptyÇarş. Haz. 30, 2010 6:10 pm

Ov, çok iyiydi. Gerçekten.

Puanınız: 100.
& İyi rp'ler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
J o s e p h
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Camp Half-Blood Rpg :: Rp Out :: Rp Seviyeleri :: Seviye Belirleme-
Buraya geçin: